Fikri Hür, İrfanı Hür, Vicdanı Hür Bir İnsan: Tevfik Fikret

Fikri Hür, İrfanı Hür, Vicdanı Hür Bir İnsan: Tevfik Fikret

Haksız kazanç yerine yoksulluğu, sahte dostlar yerine yalnızlığı seçti. Yoksul ama fikri, irfanı, vicdanı hür terk etti dünyayı. 1915’te de yumsa gözünü, 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinde onun da izi vardı. Çünkü o, düşünceleri ve yazdıklarıyla Atatürk’ü de etkilemişti.

Hayat çok şey aldı ondan… Henüz 12 yaşındayken önce annesini, sonra babasını ve çok sevdiği oğlunu... Fakat son nefesini verene kadar; aklını, kalbini, dik duruşunu ve insanlığını muhafaza etti hep. Ekmeğini paylaştığı insanlar kadar yoksuldu aslında. O, kendisi açken de aşını paylaşabilecek kadar erdem doluydu. Evet, çoğu zaman yoksuldu ama sadece geçimini sağlamak adına, vicdanını yaralayacak hiçbir işi kabul etmedi. Sırf bu nedenle reddettikleri arasında, bugünün Milli Eğitim Bakanlığı’na denk gelen ‘maarif vekilliği’ dahi vardı.

ANNE VE BABA ACISI

24 Aralık 1867'de İstanbul’un Kadırga semtinde dindar bir ailede dünyaya geldi. Ailesi Mehmed Tevfik adını vermişti. Hüseyin Efendi ve 1822'deki Yunan ayaklanmasında kimsesiz kalıp Osmanlılara sığınan Rum kızı Refia Hanım’ın üç çocuğundan biriydi. Hac ziyaretine giden annesi Refia Hanım, (1879) dönüş yolunda koleraya yakalanacak ve Mehmed Tevfik henüz 12 yaşındayken öksüz kalacaktı. Annesinin acısını yaşarken, babası saraya jurnal edilecek ve Arabistan’a sürülecekti. Mehmed Tevfik, sürgün hayatı 19 yıl süren babası Hüseyin Efendi’yi, bir daha hiç göremedi. Çünkü çok sevdiği babası hayata gözlerini Arabistan’da yumdu.

İLK ERDEMLİ İSTİFA

Mehmed Tevfik, orta öğrenimine Aksaray’daki Mahmudiye Valide Rüştiyesi’nde başladı. Okulu, 93 Harbi yenilgisinden sonra Rumeli’den İstanbul’a gelen göçmenlere tahsis edilince, Galatasaray Sultanisi’ne geçiş yaptı. Bu değişiklik, Mehmed Tevfik’in edebiyat, şiir ve sanatın dışında, Türk eğitim ve spor tarihinin de ölümsüz figürlerinden biri olmasına neden olacaktı. Okulu 1888’de birincilikle bitirdi. Mezun olunca, Hariciye Nezareti İstişare Odası’nda (Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi) kâtip olarak işe başladı Mehmed Tevfik… Kısa bir süre sonra geçtiği Maarif Mektûbî Kalemi’nden ise yeterince çalışmadığını düşündüğü için bir yıl dolmadan istifa ederek ayrıldı.

SULTANİ’DE ÖĞRETMENLİK

İstifası sonrası gecikmiş maaşları ödenmedi fakat o sesini çıkarmadı. Bir süre sonra, Hazine tarafından kendisine toplu bir şekilde verilen maaşların tamamını ise Göçmenler Komisyonu’na bağışladı. Buna karşın kısa süreler çeşitli memurluk görevlerinde bulundu. Bu görevleri yürütürken, Yüksek Ticaret Okulu’nda öğrencilere Fransızca ve Türkçe dersleri veriyordu. 1890’da dayısı Mustafa Bey’in kızı Nazime Hanım ile evlendi. Aynı yıl, İsmail Safa'nın yönettiği Mirsad dergisinde 19 şiiri yayımlandı. 1892’de çok sevdiği Mekteb-i Sultânî’ye ilkokul üçüncü sınıf Türkçe öğretmeni olarak atandı, sonrasında edebiyat öğretmeni sıfatıyla görevine devam etti. Mekteb-i Sultânî’deki ilk öğretmenlik macerası, Hükûmetin bütçede kısıntı yapıp memur maaşlarını yüzde 10 kesmesiyle 1895’te son bulacaktı. Çünkü o, bu duruma tepki olarak okuldan ayrılacaktı.

O ARTIK TEVFİK FİKRET

Mehmed Tevfik, 1895 yılının Haziran ayında oğlu Halûk'un doğumuyla baba oldu. Artık, şiirlerini ‘Tevfik Fikret’ olarak yayımlayacaktı. 1895'te Servet-i Fünûn dergisi macerası başladı. Tevfik Fikret ile birlikte edebiyat yayını haline dönüşen derginin etrafında yenilikçi bir grup aydın toplandı. Dergi, bu sanat topluluğuna ismini verdi. Topluluğun hareketine ise Edebiyat-ı Cedide (Yeni Edebiyat) denildi. Bu ekolde Fikret'in yanı sıra Halit Ziya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipaşazade Sezai, gibi isimler yer alıyordu. Fikret, 1896 sonlarında Robert Kolej'de Türkçe dersleri vermeye başlamıştı ve bu görevi ölümüne dek sürdürdü. O günlerde dostu İsmail Safa’nın evinde okuduğu Abdülhamit karşıtı bir şiiri, gözaltına alınmasına yol açtı. Evi arandı, söz konusu şiir bulunamayınca birkaç gün sonra serbest kaldı. Çok geçmeden Robert Kolej'de bir çaya karısıyla birlikte gitmesi bahane edilerek yeniden gözaltına alındı.

İTTİHAT VE TERAKKİ

Hayatı boyunca yaşadıkları Tevfik Fikret'i yıpratmıştı. Kadırga'daki konağın satışından elde ettiği parayla Robert Kolej'in yamacında, Rumelihisarı'nda, planlarını kendi çizdiği bir ev yaptırdı. Bu üç katlı ahşap yapıya Aşiyan (yuva) adını verdi. Meşrutiyet'in ilanı ile Aşiyan’daki inziva yaşamını bir süreliğine de olsa sonlandırdı. İttihat ve Terakki yönetiminin isteği üzerine Meşrutiyet'in ilanından 13 gün önce ‘Millet Şarkısı’ adlı marşı yazmıştı. Devrimin habercisi olan bu marş elden ele dolaştı. Aynı dönemde, Hüseyin Cahit ve Hüseyin Kazım ile ‘Tanin’ adlı gazeteyi çıkardı. Fakat bu gazete İttihat ve Terakki'nin yayın organı hâline getirilmek istenince gazeteden ayrıldı.

YENİDEN SULTANİ’DE

Kendisine teklif edilen Maarif Vekilliği’ni reddeden Tevfik Fikret, Mekteb-i Sultânî Müdürlüğü’nü kabul etti. 1895'te istifa ettiği okula 1909’da müdür olarak döndü. Yenilikçi hamleleri şikâyetlere yol açtı. 31 Mart Olayı patlak verdiğinde ise Fikret, ayaklananların okulu yıkacakları haberini alınca "Sultaniyi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır." diyerek okulun önünde ayakta dikildi. Bir söylentiye göre de kendisini okulun demir kapısına zincirledi. Ayaklanmadan sonra göreve gelen Maarif Nazırı Emrullah Bey'le anlaşmazlığa düştü ve 1910'da görevini bıraktı. 1910 sonrasında yeniden Aşiyan’da inzivaya çekildi ve yalnızca Robert Kolej’deki derslere devam etti.

KENDİ DOĞRUSUNUN PEŞİNDE

Fikret, Meşrutiyet yönetiminden hayal kırıklığına uğradı, İttihat ve Terakki yönetimine de muhalif oldu. 1912’de, Trablusgarp Savaşı nedeniyle meclisin feshedilmesine karşı öfkesini ‘Doksan Beşe Doğru’ adlı şiirinde ifade etti. Yalnızca padişahı değil, İttihat ve Terakki'yi de sert biçimde eleştirdi. Şiirleri devrin yöneticilerini kızdırdı ve şairin muhafazakâr çevrelerden ağır eleştiriler almasına sebep oldu. Geçirdiği bir ameliyatın ardından 19 Ağustos 1915’te Aşiyan'da, 47 yaşında fikri, irfanı, vicdanı hür bir şekilde terk eti dünyayı…

Galatasaray Spor Kulübü Başkanlığı

1908-1909 yılları arasında Galatasaray Spor Kulübünün hami başkanı olarak kulübü koruyucu şekilde davranmış, kulübün dönemin şartlarından etkilenmemesi için çalışmıştır.



Aşiyan'a ebedi dönüş!

Tevfik Fikret, vefatının ardından ilk olarak Eyüp'teki aile mezarlığına defnedildi. Mezarı, 1945 yılında müzeye çevrilen evi Aşiyan’a ise 24 Aralık 1961’de geçirildi.

İlk bilimsel maske

Şairin portrelerini yapan Mihri Müşfik Hanım, ölümünden sonra Tevfik Fikret'in yüzünün ve sağ elinin kalıbını aldı. Bu, Türkiye'deki bilimsel olarak hazırlanan ilk maske oldu.

Fikret ve oğlu Haluk

14 yaşında mühendis olması için İskoçya’ya gönderdiği oğlu Halûk, yanında yaşadığı ailenin etkisi ile Hristiyanlığı seçti ve bir daha ülkesine dönmedi ve babasını hiç görmedi.

ATATÜRK VE TEVFİK FİKRET

Atatürk’ün yer aldığı bir yemekte Tevfik Fikret aleyhinde bazı konuşmalar geçer. Bahis üzerine Atatürk, “Anlamadım ne dediniz. Fikret büyük bir şair değil miydi? Fikret, karanlıklar içinde bir nur görüp halkı o nura doğru götürmeye çalışırken, siz nerelerdeydiniz? Niçin içinizden kimse onun gibi feryat etmedi. Ben Fikret’e erişemedim. Onun sohbetlerinden yararlanamadım. Kendimi bedbaht sayarım fakat onun bütün eserlerini okudum birçoğu da ezberimdedir. O hem büyük bir şair ehem de büyük bir insandır. Efendiler, zaten parmakla gösterilecek kadar az olan büyük adamlarımızı küçültmeye kalkışmayın.” sözlerini sarf ediyor.

O DA ANMA TÖRENİNDEYDİ

Tevfik Fikret, Şair Rıza Tevfik'in başlattığı bir gelenekle vefatının ilk yılından itibaren ölüm yıldönümlerinde evinde anılmıştır. Fikret’in 1918'deki anma töreninde Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal de ye almıştı. Mustafa Kemal pek çok toplantıda Fikret şiirlerini okuyacak ve bu şiirlerden fikirler öne sürecekti. Atatürk; şairin devrim düşünceleri için, “İnkılap ruhunu ondan aldım” diyecek, hatta “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmeliyiz” tavsiyesini Fikret’in ‘Kimseden Ümmîd-i Feyz Etmem’ şiiri üzerinden yapacaktı.



‘HAN-I YAĞMA’ ŞİİRİNDEN BİR BÖLÜM

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak...

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

0 YORUMLAR

    Bu KONUYA henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu sen yaz...
YORUM YAZ